14 Aralık 2009 Pazartesi

Tuzla'da...


İşletmelerin aşırı kar hırsı, işçilik maliyetlerindeki aşırı kısıntılara bu da asgari yaşam standartlarının zaten altına inmiş ücretleri daha aşağı çekmek kısa vadede mümkün olmadığından çalışma sürelerini uzatmaya giderek tatmin oluyor. Aşırı yoğun çalışma ise 2 ya da 3 işçinin işini tek bir işçiye yaptırmakla mümkün. İstihdamı olabildiğince aşağıya çekmeye özen gösteren işletmeler "sıfır" işçi hedefine doğru yaklaşırken taşeronlaşma ve aşırı rekabet gittikçe kızışıyor. Tuzla tersanesinde son yıllarda gittikçe artan iş kazalarında ölüm vakaları ise bunu teyid edercesine, istihdam düştükçe artıyor.

Kaynak işçisi Ercan Sancar'ın 6 Aralık'taki ölümü ile Tuzla tersanelerinde 2009 senesinde gerçekleşen ölüm sayısı 14 oldu. Olayla ilgili bugünkü gazete haberlerinin ardından konuyu yeniden büyüme, iş yoğunlaştırma ve taşeronluk sistemi üzerinden tartışmak gerek. İlgili tartışmalara dair Aslı Odman'ın 2008'de kaleme aldığı yazısının bir kısmı şu şekilde:

"Türkiye gemi inşa sanayii, özellikle 10-15.000 dwt’luk kimyasal tanker üretiminde ve seri ölümlü iş kazalarındaki artışla dünyada ön plana çıkıyor. Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan önlenebilir ölümcül iş kazaları da, 2001 malî kriz sonrasında sektörde yaşanan üretim düzeyindeki büyümeye açık bir paralellik gösteriyor. Teslim edilen gemi, tonaj (dwt) bazında son üç senede (2004-2007) üç misli artarken, iş kazaları -uzun vadede etkisi gözüken ve nadiren kayıt altına alınabilen meslek hastalıkları ve yaralanmalar dışarıda bırakıldığında ve sadece ölümcül iş kazalarına bakıldığında bile- bu büyümeye neredeyse birebir paralel olarak artmış. 2004’te 5 işçi Tuzla’da canını bırakırken, 2007-2008’de bu sayı 18’e yükselmiş. Tersaneler Bölgesi’nde artan işçi ölümlerinin temelinde ise, indirgemeci bir şekilde sık sık iddia edildiği gibi ‘eğitimsiz işçiler’ veya ‘taşeronluk sistemi’ yoktur. Bu iki etmen de, gemi inşa sanayiinde kârlılık ve rekabet edebilirliği sağlayan esnek çalıştırma tarzının, aynı artan iş kazaları gibi, birer emâresidirler. Tuzla’daki ölümlerin arka planında, tersane sahiplerinin gemi inşa sanayiindeki bu istisnaî konjonktürü kaçırmamak için, işçileri daha yoğun ve daha uzun çalıştırarak, hem işçilerin biyolojik sınırına, hem de Tersanelerin mekânsal sınırlarına dayanan bir çalışma tarzını uygulamaları yatmaktadır. Rapor çalışmalarımız sırasında üç mesai üst üste, yani günde 22 saate kadar varan çalışma saatlerine bile rastladık. Haliyle işi yoğunlaştırma, yani işçi başına saatte işlenen sac miktarını arttırmaya dair tespitler ise çalışma saatlerinden daha zor yapılabiliyorlar.

Tuzla’da çalışan bir mühendisin ifadesi bu konudaki müstakbel çalışmalara da sezgisel bir başlangıç teşkil edecek nitelikte: “Bizim aldığımız bloklarının teslim tarihi belli. O tarihte işin tersaneye teslim edilmesi gerekiyor. Taşeron açısından ne kadar erken biterse malîyetten o kadar düşüyorsunuz. İşin erken bitmesi işçilere daha az yevmiye ödenmesi anlamına geliyor. Az işçi ile çok iş yapılarak en üst performans elde edilmeye çalışıyor.” Zira iş ‘çabuk çabuk’ yetişmeli, siparişi veren armatörün tazminatına mâruz kalınmamalı ve hemen sıradaki geminin inşasına/tamirine başlanmalıdır!

Bu iş baskısı da siparişi veren armatörden tersane sahibine, tersane sahibinden taşerona, bazen taşerondan taşeronun taşeronuna, oradan da en zayıf halka olan işçiye aktarılmaktadır. İşte ancak bu arka planı koyduktan sonra, taşeronluk sisteminin iş kazalarını artırıcı rolünden bahsetmek anlamlıdır: Bu yoğunlukta bir üretime tekabül eden yapısal iş güvenliği yatırımlarının yapılmadığı, Çalışma Bakanlığı’nın 2007’de yaptığı teftişlerin raporlarıyla da sabitlenmiş[3] sektörün, binlerce işletmeye bölünmüş olduğu hatırlayalım. Yasaya göre, işverenler, işyerlerinde sağlıklı ve güvenli çalışma ortamının tesis edilmesi için gerekli önlemleri almakla yükümlüdürler. Aynı anda aynı tersanede (işyerinde) onlarca başka irili ufaklı taşeron şirketle yan yana çalışan taşeronların bir araya gelip, çalışma alanında (ana işveren tersanenin içinde) işçilerin hayatına kastetmeyen önleyici genel tedbirleri (kabloların bakımı, gaz ölçümü, iskelelerin uygun kurulması vs.) alma gücü yoktur. Baret, kemer takmak, bu iş güvenliği yatırımının yanında aslî olmayan iş güvenliği unsurlarıdır. Tuzla’da işyeri güvenliği, kişisel koruyucu donanımın sağlanması gibi hayatî öneme sahip ve yasal yatırımlar, daha dar kâr marjlarıyla çalışan taşeron şirket sahibinin vicdanına bırakılmış keyfî bir karar haline gelmiştir."

Aslı Odman, İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü Ar.Gör. / Tuzla Tersaneler Bölgesi İzleme ve İnceleme Komisyonu Üyesi
http://www.limteris.com/haber/haber_detay.asp?haberID=158

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hayatın Mekaniği