22 Aralık 2009 Salı

Doping posamızı sıkıyor

Günümüzde, çalışanların en çok tükettikleri içeceklerin başında çay (özellikle Türkiye’de) ve kahve geliyor. Bu iki madde de bir yanıyla keyif verici, bir yanıyla da uzun mesai süreleri boyunca ayakta ve üretken kalabilmemiz için uyarıcı niteliğiyle tutuluyor. İşyerinde bolca çay ve kahve içince akşam daha çabuk gelmiyor ancak en azından masada uyuma, işi yetiştirememe gibi işinizden olmanıza neden olabilecek kazalardan sizi koruyor en azından bu umuluyor.

Kendimizin ve dolaylı olarak tüm dünyadaki emek ehlinin çıkarlarına aykırı olarak uzun mesai sürelerince bir makina gibi yorulmaksızın çalışmak, makinaların da performansı arttıkça daha yüksek üretim hızlarına çıkmayı ve ayık kalmayı dayatıyor ve uyarıcı (stimulant) maddeler de işte bu zaafiyet noktasında devreye giriyor.

Tabi burada çay ve kahvenin keyif verici o harika tadına karşı durduğumuz sonucu çıkmasın, lakin bunları tadı ötesinde uyarıcı niteliği nedeniyle tüketmek zorunda hissetmek bakın nerelere varan bir mevzu olabiliyor:


Amfetamin, yüzyılın silahı...


Amfetaminin tarihi 1887’de Romanyalı kimyager Lazar Edelenau’nun senteziyle başlar. 1927'e kadar ilaç sanayinde yer almayan bileşik, bu tarihte Gordon Allez tarafından yeniden sentezlenerek insan bünyesine girmeye başlar. 1918'de Japon kimyager Akira Ogata’nın amfetamini efedrin ile karıştırmasıyla elde ettiği metamfetamin, bilhassa performans arttırıcı ve uyarıcı niteliği nedeniyle sistematik olarak ilk kez II.Dünya savaşında kullanılmaya başlar. Savaşan taraflara bağlı askeri birliklere verilen metamfetamin Almanya'da Pervitin adıyla üretilerek elit tank ve hava birliklerinde yoğun olarak kullanılmıştır. Savaş boyunca sadece İngiltere’de 72 milyon amfetamin tableti kullanıldığı sanılmaktadır.
http://en.wikipedia.org/wiki/Methamphetamine

Bir çok ülke tarafından, kullanımının vücuda verdiği kalıcı zararlardan ötürü en yüksek risk grubundaki uyuşturucu maddeler arasına alınan metamfetamin ve amfetaminin devlet kontrolünde sağaltım amacı dışındaki kullanımı halen devam etmektedir. Performans arttırıcı olarak Amerikalı pilotlar tarafından “go pills” adıyla yoğun şekilde kullanılan amfetamin tabletleri 2002 senesinde Kanada’lı askerleri yanlışlıkla (amfetamin efekti nedeniyle) bombalayan F-16 pilotları nedeniyle Amerikan ordusunun başına iş açsa da bilhassa Afganistan işgali sırasında kullanılmaya devam etmiştir.

Elbette ki bu performans arttırma yöntemi işletme sahipleri tarafından da keşfedilmekte gecikmemiştir. 1933-34 yıllarında Benzedrin olarak piyasaya sürülen ve serotonin ve dopamin salgısını tetiklemesiyle nam salan ilaç Türkiye’de de bilhassa uzun süre uyanık kalmak isteyen iş kollarında ve öğrenciler arasında rağbet görmeye başlar.

Amerika’da Reagan döneminde çıkarılan bir yönerge ile (12564) uzun yol şoförleri düzenli olarak ilaç muayenesine girmeye mecbur bırakılmışdır. Brezilya’da 12.700 çalışan üzerinde yapılan bir araştırmada ise bilhassa kamyon şoförleri arasında yaygın şekilde Fenproporex (bir çeşit amfetamin) kullanımı tespit edilmiştir.
http://www.scielo.br/scielo.php?pid=S0034-89102004000400011&script=sci_arttext&tlng=en

89 senesinde yayınlanan yıllık ilaç test raporuna göre Amerika’da çalışanların yüzde 13.5’inde test sonucu pozitif çıkmıştır. Bilhassa sağlık işçileri arasında temininin kolay oluşu ve yoğun iş temposu nedeniyle bağımlılık oranları yüksektir. 89’daki oranlar sağlık çalışanları arasında kokain kullanımı bazında 2008 senesinde yüzde 30 azalma gösterse de amfetamin test sonuçlarında pozitif bulgu sayısı yüzde 21’lere tırmanmıştır.
http://www.watertowndailytimes.com/article/20090809/CURR04/308099965
http://www.abc.net.au/news/stories/2009/08/17/2657825.htm


30 Kasım 2002'de Tim Connor tarafından yapılan bir röportajda Taylandlı işçi bir kadın 98 senesinde girdiği bir tekstil işleme atölyesinde (Bed and Bath Prestige adlı şirket başta Adidas, Reebok, Nike ve Levi's olmak üzere birçok markanın ürünlerinin fason üretimini yapıyor) amfetamin kullanımının işletmeler eliyle işçilere zorla dayatılmasının çarpıcı bir örneğini açığa çıkarıyor:

“İşe sabah 8.30'da başlıyordum. Akşam 5.30'da bitmesi gereken iş, hiçbir zaman gece 10.00'dan önce bitmedi. Yoğun zamanlarda ise sabah saat 2'ye kadar çalışırdık. Pazar izin günümüzdü, ama bu siparişlere bağlıydı. Siparişiler çok olduğunda bütün bir ay hiç tatil yapmadan çalıştığımız olurdu. Haftada 70 ile 110 saat arası çalışıyordum. Yaptığımız fazla mesai 50 saati ne kadar aşarsa aşsın bize sadece 50 saat karşılığı ücret ödeniyordu.

İşlerin yoğun olduğu zamanlar fabrikanın sahibi Chaiyapat Photikamjorn bize içine anfetamin koyduğu buzlu kolayı içirirdi. Bizler içtiğimiz şeyin anfetamin olduğunu biliyorduk, ama çok azımız içmeyi reddediyordu. Çünkü bu şeyden içtiğimizde 48 saat kad
ar durmadan çalışabiliyorduk. Zaten o koşulları kaldırabilmenin tek yolu da o ilaçlardı. Paketleme bölümünde çalışan erkek işçilerin büyük bir kısmı anfetamin bağımlısı olmuştu. Fabrikada bulamadıklarında dışardan satın alıyorlardı.”
http://www.oxfam.org.au/explore/workers-rights/nike/nike-sportswear-workers-speak-out

Sadece çalışanlar ya da askerler üzerinde değil, ehlileştirilmek maksadıyla çocuklar ve hayvanlar üzerinde de kullanımı oldukça yaygındır. Örneğin Amerika ve Hollanda’da hiperaktivite ve konsantrasyon kaybı belirtilerine rastlanan ilköğretim öğrencilerine bir tür amfetamin bileşiği olan Ritalin gibi ilaçlar doktor ve öğretmenlerin kontrolünde içirilmektedir. Tayland’da fillere amfetaminli muz verilmesi 80’lerden bu yana süren bir uygulamadır. Kerestecilik yapılan bölgelerde fillerin daha uzun süre ve daha yüksek performansla yük taşıyabilmeleri için verilen bu madde, filleri amfetamin bağımlısı haline getirmiş, zayıflık ya da yoğun çalışmadan kaynaklı yaralanmalara maruz bırakmıştır.
http://berkeley.edu/news/berkeleyan/2007/11/28_elephants.shtml

Üretimin makinalaşması ile gelinen nokta, insan metabolizmasının da makinalaşmasıyla yeni bir evreye mi geçmeye çalışıyor? Neyiz biz?

“Fabrika yöneticileri verimliliğimizi arttırabileceklerini düşünerek bizlere kötü ve kaba davranıyorlar. Oysa anlamıyorlar ki taleplerini karşılayarak onlara iyi muamele ettiklerinde işçiler daha iyi çalışacaklardır. Bunu dikkate almalılar. Böylece belki bizlere makina gibi davranmayı keserler. Hepsi sizin bir makinaya dönüşmenizi ve otomatik olarak çalışmanızı istiyorlar. İnsan böyle çalışmaz. Bizler makina değiliz.” (Bir Nike işçisiyle röportajdan, 21 Ocak 2002)
http://www.oxfam.org.au/resources/filestore/originals/OAus-WeAreNotMachines-0302.pdf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hayatın Mekaniği