En son bulgular, yerli halkların kaşiflerle karşılaşmalarına kadar sürdürebildikleri ya da yeniden düzenleyebildikleri sosyo-ekonomik biçimlerin, umduğumuzdan çok farklı bir hikaye anlattığını gösteriyor. Örneğin, Avustralya’daki Arnhem bölgesinde yaşayan Abojin topluluğu arasında sürdürülen çalışmalar, 1950’lerin sonlarında bu gerçek avcı-toplayıcılar arasındaki çalışma süresi ortalamasının hepi topu 5 saat sekiz dakika olduğu sonucuna varıyor. Öte yandan, iş yükü hem fiziksel hem de mental olarak bilhassa sıkıcı görünmüyor. Bu nedenle, çalışma sürecine olan bu yaklaşım işe nahoş bir şey olarak yaklaşmamayı ya da mecburi olan belayı ertelemeyi gayet mümkün kılıyor. Aksine, Yir-Yiront gibi bazı Aborjin grupları, çalışma ve oyun arasında dilsel bir ayrım yapmıyorlar...
Diğer bir avcı-toplayıcı kültür olan Botswana’lı Kung Bushmen’in Dobe halkı arasındaki veriler daha çarpıcı. Potansiyel Dobe iş gücünün herhangi bir anda sadece üçte ikisi işgücü olarak kullanılıyor, geri kalan üçte bir ise başka şeylerle uğraşmakta serbest. İş başında olanların ortalama çalışma süreleri kabaca haftada onbeş saat ya da günde günde iki saat ve dokuz dakika. Diğer bir deyişle, her üretken birey haftada 3.5 ila 5.5 gününü başka aktivitelere ayırmakta serbest”...
Avcı-toplayıcı topluluklar ile tarımsal gelişim gösterenler arasında bir karşılaştırma yapılabilir. Örneğin ölü sezonda Zimbabwe’nin Kasaka köyünde yaşayan Bemba halkının yaşlı erkekleri 20 günün 14’ünü ve genç erkekleri de yedi günü çalışmaksızın geçirirler; Kampamba köyünde yüksek sezonda her yaştaki erkek ortalama olarak dokuz günün sekizinde (pazarları dahil değil) çalışır. İlk durumda günlük ortalama çalışma süreleri 2.75 saat erkekler ve 2 saat bahçe işleri artı 4 saat de ev işleri olmak üzere de kadınlar çalışır, fakat bu süre 0 ile 6 saat arasında değişkenlik gösterebilir. İkinci durumda da yaklaşık aynı döngü geçerli olup, erkekler ortalama 4 saat ve kadınlar da 6 saat çalışırlar. Bir yıllarının, 105.5 gününü tarımsal faaliyetlerde, 87.5 gününü çeşitli diğer işlerde, 161.5 gününü dinlenerek ve 9.5 gününü ise hasta olarak geçirdikleri görülmüştür.
.....
Benzer çalışmalar Yeni Zelanda Maori’leri, Azania’daki (Güney Afrika) Lozi ve diğer Bantu kabileleri, Bougainville’in (Solomon Adaları) Siuai sakinleri ve birçok farklı bölgeden topluluklarla temas edilerek gerçekleştirilmiştir... Hasılı kelam Audrey Richards, “yerlilerin tüm bedensel ritmi, artık endüstri işçisi olarak ortada kalan Batı Avrupadaki köylülerden tamamen farklı” diye gözlemlemiştir.
Andre Gorz ve diğerleri, endüstriyel sosyo-ekonomik hayatın bahşettiği yüksek hayat kalitesine sahip olanların, bunun ciddi sonuçlarını göz önünde bulundurarak kendi sistemlerinin verilerini bağıntılı bir şekilde diğerleriyle karşılaştırmalarının iyi olacağını vurgular: haftalık çalışma süresi 40-48 saat olan zamanı, fazla mesainin zamanı, ücreti ödenen zamanı, temel alışveriş ve yemek yapma işleri için gerekli zamanı, bunlara ek olarak da evsel angaryalarla muhtelif şekillerde ziyan edilmiş zamanı. Gelişmiş endüstriyel toplumlarda kişi başı ortalama çalışma süresi haftada 80 saati aşarak, Dove toplumunun ortalamasının %530’unu aşmıştır. Bu durum, liberal endüstrileşme bağlamının gereksindiği çalışma süreleri ve getirdiği devasa iş yükünün, yerli topluluklarının sabit yapılarına oranla çok daha fazla esnek üretime açık ve kontrol temelli olduğunun da ispatı niteliğinde. Sonuçta ortadaki endüstrileşme şartları, Taş Devri kültürlerinin ilkel koşullarından çok daha büyük çapta stres ve daha az sosyal faaliyet demek.
The Stone Age Revisited, M. Annette Jaimes, The Anarchist Library, 1993, s.19-20-21
çeviri: azcalis
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder