8 Aralık 2009 Salı
İnsan Onuruna Yakışan
Asalettin Arslanoğlu'nun Birikim'de çıkan son yazısı 7 Ekim "Dünya İnsan Onuruna Yaraşır İş İçin Eylem Günü" üzerine. ILO direktörü Juan Somavine'in 99 senesinde gündeme getirdiği "İnsan Onuruna Yaraşır İş" kavramı, tam, güvenli ve onur kırıcı olmayan şartlarda çalışma hakkının tesisi için gerekli olan düzenlemelere dikkat çeken ve Küresel Sendikalar Konseyi tarafından hararetle desteklenen bir açılım.
Ancak Arslanoğlu "İnsan Onuruna Yaraşır İş" konusunda duyarlılık gösteren Küresel Sendika Konseyinin nedense üzerinde durmadığı ya da gözden kaçırdığı konuları yazısının sonuç bölümüne ekliyor, saptamalar çarpıcı:
"... Sendika liderlerinin söyledikleri bunlardı. Biz de yazımızı onların söylemediklerini söyleyerek sonlandıralım.
Sendikacıların bakışıyla Türkiye ve Dünya manzarasını ortaya koyan bu konuşmalar, yaşanan krizin kapitalizme özgü olduğundan pek söz etmese de gerçek budur. 1800’lü yıllarda sanayileşmiş ülkelerde eylem yapan işçilerin taleplerine bakıldığında en dikkat çekici talebin “8 saatlik iş günü” olduğu görülür. Aradan geçen zaman yaklaşık 150 yıldır. Yüzelli yılda teknolojik açıdan yaşanan devrim, üretim araçlarına inanılması zor denecek derecede hız kazandırmıştır. 150 yıl önce devasa büyüklükte ve hantal makinelerle ve onbinlerce işçiyle gerçekleştirilebilen üretim bu gün sadece yüzlerce işçiyle ve çok kısa sürelerde gerçekleştirilebilmektedir. Bankalar, işlemlerini elektronik ortamda ve insansız olarak sunmaya, IKEA gibi önemli mağazalar, ürününü kendin bul, montajını kendin yap, daha ucuza satın al kampanyaları yapmaya, e-devlet uygulamaları yaygınlaştırılmaya devam ederken “neden yeni istihdam yaratılamıyor?” diye sormaya devam eden iktisatçıları anlamak mümkün değildir.
Emekçiler için yeni ve orijinal bir isteğin utanmadan ve yüksek sesle söyleme zamanı gelmiştir. Bu talebi dile getirirken bakmaları ve dayanak noktası olarak ele almaları gereken yer, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin Madde 27. maddesidir. İlgili madde “Herkes, toplumun kültürel etkinliklerine özgürce katılma, güzel sanatları tatma, bilim alanındaki ilerlemelerden ve bunların nimetlerinden yararlanma hakkına sahiptir.” demektedir. Herkes (ve elbette emekçiler de) bilim alanındaki ilerlemeden ve bunların nimetlerinden yararlanma hakkına sahiptir deniliyorsa, biz bunu nasıl okumalıyız. Örneğin Uçak, cep telefonu, buzdolabı, TV ve daha nice buluşlar bilim alanındaki ilerlemenin ürünleri değilmidir? Bunlardan yararlanma hakkımız var ama bunu kullanabilmek için satın alma gücümüzün yükselmesine ihtiyacımız yok mu? 1948 yılında kaleme alınmış olan BM. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin doğumundan bu yana geçen sürede üretim aracı dediğimiz makinelerdeki gelişmeler bilimsel çalışmalar sayesinde olmamışmıdır? Bu durumda bir insan olarak emekçilerin de bu gelişmenin doğurduğu sonuçlardan yararlanma hakkı yok mudur? Elbette vardır. Şimdi emekçilerin “Günlük çalışma süreleri 4 saat olmalıdır” deme hakkı vardır. Bu hakkı savunmak, tam istihdama doğru atılacak en güçlü adımı savunmaktır. Türkiye’de ve Dünya’da sendikal hareketin daha cesur davranmaya, kapitalizmin krizine bağlanan işsizliğe ve yoksulluğa karşı 4 SAATLİK İŞ GÜNÜ talebini ortaya koymaya ve savunmaya başlaması gerekir. Krizin dönemsel çözümü açısından da bu önemli bir adım olacaktır."
yazının tamamı için: http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=599&makale=7%20Ekim%20D%FCnya%20%DDnsana%20Yak%FD%FE%FDr%20%DD%FEg%FCn%FC%20ve%20Kapitalizmin%20Krizi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder