24 Nisan 2009 Cuma

Zamanım olursa tatilde bunu düşüneceğim

"Tükenmişlik Sendromu" (Burnout) artık hemen hepimize o kadar aşina bir kavram ki, herkes tükenmişlik hissi yaşadığından olsa gerek üzerine konuşmaya dahi mecal yok. "Kar ettiren hız" karşısında çalışanlar, açıkça makine ile rekabete sokuluyor ve elbette kazananlar çarklar ve çipler, kaybedilen ise akıl sağlığı ve hayat oluyor. Çalışma stresi üretim çarkını yağlıyor fakat aşırı ısınan parçaları da arada soğutmak gerekiyor, bu şekliyle de senelik izin şeklinde bahşedilen dinlenme dönemleri rekreasyon periyodu olarak "verim" zincirine eklenivermiş oluyor.



Belki de sonunda tatile gidiyor olmamdan dolayı; zamanı ya da daha çok zamansızlığı, Amerikan hayatının çılgınca hızlanmasını düşünmeden edemiyorum. Ekonomist Juliet Schor 1993’te, Fazla Çalışan Amerikalılar: Boş Zamanın Beklenmedik Azalışı (The Overworked American: The Unexpected Decline of Leisure) adlı kitabında, en azından hâlâ işi olanlar için, her açıdan sadece daha da kötüleşen bu yaygın soruna işaret ediyor.

“Zamanını Geri Al” örgütü (www.timeday.org) ortalama Amerikalıların yaklaşık dokuz tam hafta ya da başka bir açıdan bakılırsa Batı Avrupalılardan 350 saat daha fazla çalıştığını öngörüyor. Çalışan Amerikalılar yılda ortalama iki haftadan biraz fazla tatil yapıyorlar, Avrupalılar ise beş altı hafta. Zamanını Geri Al hareketinin talepleri arasında tüm Amerikalı işçiler için asgari üç haftalık ücretli yıllık izin var.

Amerikalılar neden bu şekilde, bitap düşürücü saatler boyunca çalışıyorlar? İşçi sendikalarının azalışı kesinlikle bir etken, ancak Teresa Brennan’ın Küreselleşme ve Dehşetleri: Batı’da Günlük Hayat (Globalization and its Terrors: Daily Life in the West) adlı kitabında ileri sürdüğü gibi zaman hırsızlığı kapitalist küreselleşmenin yapısal bir koşuludur. “Üretimin hızı ile iş gücü dâhil doğal kaynakların yeniden üretiminin bu hıza ayak uyduramama durumu” arasında süre giden bir gerilim olduğunu yazıyor.

Sağlık, eğitim ve sosyal refaha yapılan yatırımlar yoluyla iş gücünün yeniden üretilmesinin masrafları, “kâr elde ettiren hıza bir engel” oluşturur. Kapitalizm, hız ve yeri insanların ve eşyaların yeniden üretilmesi için gereken zamanın yerine koyarak, yerel kaynakları tükettikten sonra başka bir yere taşınarak bu gerilimi çözmeyi dener.

Bu arada üretimin artan teknolojik hızı Brennan’ın “biyolojik düzensizlik” dediği şeye yol açar. “Makine ne kadar hızlı çalışabilirse tüm üretim bileşenlerini (insan gücü dâhil) aynı hızda çalıştıracak teşvik o kadar büyük olur.” Bu hıza yetişmeyi denerken, beyin/vücut sorunu, vücuda düzensizleşmesini -yeterli uyku, beslenme ve boş zaman olmadan yaşamasını- emreden beynin bir sorunu olur. Sonuç psikolojik stres, stresle ilişkili hastalıklar ve toplumun çökmesidir.

Kendi hayatımda biyolojik düzensizliğin ana aracı bilgisayar, özellikle de elektronik postanın artan önemidir. Evet, tabi ki, elektronik posta güçlü bir politik örgütlenme ve iletişim aracıdır; ona övgüler yağdırabilirim ve yağdırıyorum ancak hızlanmanın asıl kaynağıdır ve işle ev, çalışmayla boş zaman arasındaki sınırları kolayca siler.

Hızlı ve daha da hızlanıyor; bir yetişme mücadelesi. Günün sonunda bir bitirme hissi yok. Onun sayesinde daha mı iyi düşünüyorum? Kesinlikle hayır. Eleştirel okuma ve düşünme için ayırdığım ya da bir dost veya iş arkadaşıyla bir fincan kahve içmek için dışarıya çıktığım ve belki de bazı yeni eylemlere veya fikirlere ulaşacağım zamandan yiyor.

Kahvehaneler bile internet kafeye dönüştürüldü. Sanal ortam, hak iddia etmemiz gereken yeni bir kamusal alan olabilir ancak kahvehaneler, meyhaneler, parklar, meydanlar ve mahalleler gibi eski kamusal alanların yerini zor doldurur.

“Biyolojik düzensizleşme” ve hızlanmanın politika yapma şeklimiz üzerinde de sorunlu etkileri olabilir:

“Biyolojik düzensizleşme ve hızlanma, politik aktivistlerin çoğu zaman başına gelen tükenmişlik sendromunu* yoğunlaştırıyor. Çalıştığım kadınların sağlığı çevrelerinde, kendi fiziksel ve ruhsal sağlığımızın gündemdeki son şey olduğu aramızda yaptığımız değişmez bir şakadır.

“Suç kültürünü kuvvetlendiriyor. Eğer stresli değilseniz bir tembel olmalısınız. Çılgınca fazla çalışmak, tehlikeli bir durumdan ziyade bir şeref nişanı.

“Hoşgörü, sabır ve cömertlik kapasitesini; politik mücadelenin yükseliş ve düşüşleri boyunca sürecek kişisel ilişkiler kurmak için gerekli toplumsal bağ kapasitesini azaltıyor. Çılgın koşuşturmada, koşuşturma bizi çıldırtıyor.

“Politik alanları ulaşılmaz yapıyor. İçinde dinlenmeye ve eğlenceye yer olmayan aralıksız politik çalışmanın aceleci, nefes nefese hızına yetişmek, özürleri olan insanlar, küçük çocukları olan aileler ve yaşlı insanlar için genellikle zordur. Politik aktivistlerin de yenilenmeye ihtiyacı var.

Farklı bir hayat şekli, Brennan’ın tarif ettiği küreselleşme terörüne bir alternatif oluşturmak istiyorsak, o zaman ilerleyen gündeme kararlıca zaman ayırmak kadar kendi zamanımızı da geri almak zorundayız. Eğer zamanım olursa tatilde bunu düşüneceğim.

Betsy Hartmann

----------------
* Burnout denilen mesleki tükenmişlik sendromu, kısaca kişinin kendisine büyük hedefler koyup daha sonra istediklerini elde edemeyip hayal kırıklığına uğrayarak, yorulduğunu ve enerjisinin tükendiğini hissetmesi olarak açıklanabilir, www.cvtr.net (ç.n.)

-- Betsy Hartmann, Hampshire Koleji’nde Nüfus ve Gelişme Programı’nın yöneticisi ve kadınların sağlığı hareketinde yazar ve aktivisttir.


çeviri: duygu (feminist kadın çevresi)
kaynak: http://www.znet-turkiye.org/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hayatın Mekaniği