20 Ocak 2009 Salı

Tembellik Hakkı

"...Kapitalist uygarlığın egemen olduğu ulusların işçi sınıflarını garip bir çılgınlık sarıp sarmalamıştır. Bu çılgınlık, iki yüzyıldan beri, acılı insanlığı inim inim inleten bireysel ve toplumsal yoksunluklara yol açmaktadır. Bu çılgınlık, çalışma aşkı; bireyin, onunla birlikte çoluk çocuğunun yaşam gücünü tüketecek denli aşırıya kaçan çalışma tutkusudur. Rahipler, iktisatçılar ve ahlakçılar bu akıl sapıncına karış çıkacak yerde, çalışmayı kutsallaştırmışlardır. Bu gözü kapalı, bu dar kafalı adamlar, Tanrılarından daha bilge olmaya kalkıştılar; bu güçsüz ve zavallı yaratıklar, Tanrılarının ilendiği şeyi yeniden saygınlığa kavuşturmak istiyorlar...

...Kapitalist toplumda çalışma, her türlü düşünsel yozlaşmanın, her türlü örgensel bozukluğun nedenidir. İki elli uşak takımının baktığı Rothschild ahırlarının safkan atlarını; Normandiya çiftliklerinin toprağı süren, gübreyi taşıyan, ekini ambarlayan ağır yük hayvanıyla karşılaştırın bir. Ticaret misyonerlerinin henüz Hıristiyanlıkla, frengi ve çalışma dogmasıyla kokuşturamadıkları soylu vahşilere, sonra da, bizim o zavallı makine uşaklarına bir bakın hele...

...İşçiler, ekonomi uzmanlarının aldatıcı sözlerine kulak verdikleri için, kendilerini canla başla çalışma tutkusuna adamışlardır. İşçiler, tüm toplumu, toplumsal organizmayı baştan başa sarsan sanayideki aşırı üretimin bunalımları içine atıyorlar. Öyle ki, mal çokluğu, alıcı yokluğu yüzünden işlikler kapanıyor ve açlık, işçi nüfusa adeta kırbaçla veryansın ediyor. Çalışma dogmasıyla serseme dönen işçilerin, sözde gönenç döneminde başlarına bela ettikleri aşırı üretim, bugünkü yoksulluklarının nedenidir. Buğday ambarına koşup "Açız, bir şeyler yemek istiyoruz! Bir tek mangırımız bile yok. İşin doğrusu bu, ama meteliğe kurşun atmakla birlikte, buğday hasadını ve bağbozumunu yine de bizler yaptık.." demeye gerek yok. Sanayi manastırlarının kurucusu Bay Bonnet de Jujurieux'nün ambarlarını kuşatıp, şöyle haykırmanın da gereği yok: "Bay Bonnet, işte sizin iplikçi, dokumacı kadın işçileriniz, bir Yahudi'nin gözünü yaşartacak denli yamalı pamuk giysileri içinde soğuktan titreşiyorlar. Ama bununla birlikte, tüm Hıristiyan dünyasının hoppa kadınlarının ipekli giysilerini dokuyanlar onlardı. Zavallı kadınlar günde 13 saat çalışıyorlardı. Süslenmeye zamanları yoktu. Şimdi işsizdirler ve dokudukları ipeklileri hışırdata hışırdata giyebilirler. Sütdişlerini döktüklerinden beri, kendilerini sizin servetinize adadılar ve perhizli bir yaşam sürdüler. Şimdi günleri boş geçiyor ve çalışmalarının meyvalarını almak istiyorlar biraz. Haydi Bay Bonnet, ipeklilerinizi veriverin, Bay Harmel muslinlerini, Bay Pouyer-Quertier kasalarını, Bay Pinet de, soğuk ve ıslak küçük ayakları için potinlerini verecek... Baştan ayağa giyinik ve kıpır kıpırdırlar, onları seyretmek hoşunuza gidecektir. Haydi, hık mık etmeyin. -Siz insanlığın dostusunuz, üstelik Hıristiyansınız değil mi?- Canlarını dişlerine takarak kazandırmış oldukları servetinizi kadın işçilerinizin buyruğuna verin. -Siz ticarete gönül bağlamış değil misiniz?- Öyleyse malların dolaşımını kolaylaştırın; işte size haphazır tüketiciler. Onlara sınırsız krediler sağlayın. Bunu, Adem ve Havva'dan bu yana tanımadığınız ve size hiçbir şey, hatta bir bardak su bile vermemiş olan tüccarlara da yapmak zorundasınız. Kadın işçileriniz, ellerinden geldiğince bunu sağlayacaklardır. Vadenin son bulduğu günde kaytarmaya başlar, imzalarının protesto edilmesine yol açarlarsa, onları iflasa sürüklersiniz; eğer haczedecek hiçbir şeyleri yoksa, borçlarını duayla ödemelerini istersiniz: onlar, leş gibi tütün kokan, kara cüppeli papazlardan daha iyi yollarlar cennete sizi."

Ürünlerin genel bir dağılımında bunalım anlarından ve evrensel bir eğlenceden yararlanacak yerde açlıktan ölen işçiler, gidip başlarını işliklerin kapılarına çarpıyorlar. Solgun yüzler, bir deri bir kemik bedenler, acınası sözlerle fabrikacıları kuşatıyorlar: "İyi yürekli Bay Chagot, sevecen Bay Schneider, daha iş verin bize. Bize acı çektiren açlık değil, çalışma tutkusudur"...

...Bu bireysel ve toplumsal yoksunluklar, büyük, sayısız ve sonsuzmuş gibi görünseler de, işçi sınıfı "istiyorum onu!" deyince, yaklaşan aslanın karşısında toz olan sırtlan ve çakallar gibi, ortadan kalkacaklardır. Ama işçi sınıfı kendi gücünün bilincine varmak için, Hıristiyan ahlakının, ekonominin, liberal düşüncenin önyargılarını ayaklar altına almalıdır. Doğal içgüdülerine dönmeli; kentsoylu devriminin metafizikçi savunucularının hazırladığı veremli İnsan Hakları'ndan binlerce kez daha kutsal olan Tembellik Hakkı'nı ilan etmeli; günde üç saatten çok çalışmamaya kendini zorlamalı, günün ve gecenin geri kalan saatlerinde tembellik etmeli ve tıka basa yemeli....

...ARDINDAN GELEN

İşçi sınıf, her şeyi basite indiren o iyi niyetiyle özünü körü körüne aşılamalara ve doğal taşkınlığıyla gözü kapalı kendini çalışmaya ve perhize kaptırdığı için, kapitalist sınıf, kendini tembelliğe, zoraki zevke, verimsizliğe ve aşırı tüketiciliğe vurmuştur. Ama, işçinin aşırı çalışması canını çıkarıyor ve sinirlerini geriyorsa, bu, kentsoylu için acı çekme bakımından aynı ölçüde verimlidir.
Üretici sınıfın kendini adadığı perhiz rejimi, ha babam ha ürettiği ürünler, kentsoyluları aşırı ölçüde tüketmek zorunda bırakıyor. Kapitalist üretimin başlangıcında, yani bir ya da iki yüzyıl öncesinde, kentsoylu, yerli yerine oturmuş, akla yatkın ve kendi halinde gelenekleri olan bir insandı. Karısıyla şöyle böyle yetiniyordu, susayınca içer, acıkınca doyasıya yerdi. Sefilce yaşamın soylu özelliklerini dalkavuklara ve kibar fahişelere bırakırdı. Bugün, sonradan görme hiçbir kişinin çocuğu yoktur ki, orospuluğu geliştirmeyi ve cıva madeni işçilerine bir amaç sağlama yolunda üstünü başını cıvaya bulama zorunda olduğunu düşünmesin...
Kentsoylu sınıfı, can sıkıcı çalışmasının acısını çıkarmak için, işçi sınıfından, yararlı üretime ayrılanlardan çok daha üstün olan işçileri uzaklaştırmış, ayırdıklarını da verimsizliğe, "üretimsizliğe" ve aşırı tüketime mahkûm etmiştir. Ama, bu yararsız insan sürüsü, doymak bilmez açgözlülüğüne karşın, çalışma dogmasının aptallaştırdığı işçilerin, tüketmeyi düşünmeden, tüketebileceklerin bulunabileceğini de akıllarına getirmeden, deliler gibi ürettiklerini tüketemez olmuşlardır.
İşçilerin, kendilerini öldürürcesine çalışma ve yokluk içinde sürünerek yaşama gibi çılgınlığı karşısında, kapitalizmin büyük üretim sorunu üretici bulmak ve onların gücünü iki katına çıkarmak değil, tüketici bulmak, isteklerini kamçılamak ve onlarda sahte gereksinimler yaratmaktır artık...

...Ürettiğimiz tüm mallar, sürümleri kolay olsun ama çok dayanmasın diye, bile bile üstünkörü yapılıyor. Ürünlerinin nitelikleri dolayısıyla insanlığın ilk dönemlerine nasıl taş çağı, tunç çağı deniyorsa, bizim çağımıza da kalpazanlar çağı denecektir...
Madem işçilerin yüreğine çalışma sapkınlığı ibliscesine çakılıp kalmıştır, madem kaçınılmaz gereksinimleri bütün öbür doğal içgüdülerini bastırıyor, madem toplumun istediği çalışma süresi ister istemez hammaddenin tüketimi ve bolluğuyla sınırlıdır, öyleyse niçin bütün bir yılın işi altı ayda tüketilsin? Niçin yıllık çalışma aynı biçimde 12 aya dağıtılmasın ve altı ay içinde 12 saatlik bir sindirim güçlüğüne uğrayacak yerde, her işçi altı ya da beş saat çalışmayla yetinmeye zorlanmasın?..."


Paul Lafargue

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hayatın Mekaniği