1 Haziran 2009 Pazartesi
Üretim Fantazmı
Devrimci imgelemin yakasını bırakmayan hayaletin adı: üretim fantazmıdır. Hiçbir şey bu fantazmın bir üretkenlik romantizmine yol açmasını engelleyememektedir. Üretim biçimini eleştiren düşünceyse üretim ilkesine ses çıkartmamaktadır. Bu düşünceye eklemlenen tüm kavramlar yalnızca üretim adlı biçime hiç dokunmamaktadırlar. Kapitalist üretim biçimi eleştirisi sayesinde elde ettiği o ideal görünümle, karşımıza aniden çıkan da zaten bu biçimdir. Oysa ilginç bir bulaşma yöntemiyle, devrimci söylevi, üretkenlik terimleriyle güçlendirmeye çalışan da aynı biçimdir.
s.13
...neye baksanız karşınıza bir üretim söylevi çıkıyor. Nesnel amaçlara da sahip olsa, kendi kendine büyümeyi de amaçlasa bu üretkenlik sonuçta bir değer gibi algılanmaktadır. Üretim hem sistemin hem de radikal eleştirisinin leitmotifidir! Terimler üzerindeki bu türden bir konsensus insanda kuşku uyandırmaktadır...
...Marx, homo economicus adlı hikayeyi yani sistem, değişim değeri, Pazar, artı değer ve biçimlerinin doğallaştırılma sürecini özetleyen bu miti yıkmıştır. Ancak bunu işgücünü bir eylem olarak ortaya çıkarabilmek, çalışmanın insanın değer üretmesini sağlayan özgün bir güç olduğunu gösterebilmek amacıyla yapmıştır. Oysa bu durumda böyle bir girişimin her türlü insani malzeme, arzu ve değiş tokuş olasılığını değer, amaç ve üretim terimleriyle kodlamaya yönelik bir simulasyon modeli ya da nedensiz bir sözleşmeye indirgeme niyetinde olup olmadığı sorusunun sorulması gerekir. Çünkü her türlü çözüm olasılığı amaç, sayı ya da değerden yoksun bir ortamda üretim, şifre çözümünü zorunlu kılan bir koda benzemektedir. Bu ise dünyayı nesnel bir yoldan dönüştürmeye mahkum edilmiş insanı rasyonel terimlerle açıklar gibi yapan devasa bir bilinçaltı çözümlemesidir. İnsanlar artık hemen her yerde kendilerine sunulan bu değer ve anlam üretim tablosuna göre oynamayı, sorumluluk almayı ve sahneye çıkmayı öğrenmişlerdir... İnsanın kendi kendisinin gösterilenine dönüştüğü, aslında bir yeniden canlandırma düzenine ait olduğu sanılan bu müthiş fantazm, biçimlendiremediği bir kendi kendini dışavurma ve birikim sürecinde değer ve anlamın içeriğini temsil etme gayretindedir.
s.14-15
...”Bir artık değer üretebilecekleri halde!” böyle bir şey üretmeyen ilkeller karşısında her defasında afallanılmaktadır. Gelişmek, üretken olmak istememesi mümkün olmayan Batı için bu olay her zaman bir anomali, üretimin reddedilmesi olarak görülmüştür ki, kendi üretmiş olduğu postulat açısından bunun bir mantığı vardır. İlkellerin “üretici oldukları” düşüncesi kabul edildiği zaman bile daha çok üretmek istememelerinin nedeni anlaşılamamaktadır... Vahşiler “doğa”nın ta kendisidir. “Yeterince” elde ettikleri zaman “üretmeyi” durdurmaktadırlar –bu formülde şaşkınlığa dayalı bir hayranlığın yanısıra ırkçı bir acıma duygusu da vardır. Üstelik bu doğru değildir. Çünkü onlar gerektiğinde “hayatta kalmak için gerekli olanın altına” inmeyi bile göze alarak ürettiklerini şölenlerde tüketmektedirler. Siane’lıların beyaz uygarlıkla ilişkiye geçtikten sonra onlarla yaptıkları değiş tokuş sonrasında ellerinde kalan artığı şölenlere nasıl aktardıklarını çok güzel bir şekilde gösteren Godelier ısrarla: “hemen her durumda ilkel toplumlar bir artık değer üretebilecekleri halde bunu yapmamaktadırlar”; daha da güzeli: “Bu artık, hep potansiyel bir artık olarak kalmaktadır!”, “Görünüşe göre onları bu artığı üretmeye zorlayan hiçbir neden yoktur” demektedir.
s.68-69
J. Baudrillard, Üretimin Aynası
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder