17 Şubat 2009 Salı

Çok çalışma mazereti üzerine

Bir buluşma ya da randevuya geçikmenin ya da toptan atlatmanın en kabul gören mazereti işlerin çok yoğun olduğu (iki elin kanda olması gibi) ya da bu yoğunluktan bitab düşüldüğü palavrasıdır. Elbette her zaman palavra diye nitelemek doğru olmaz lakin günümüz çalışan insanı gereğinden fazla çalışmaktadır. Zaten bir çalışan insan bir diğerini (mesela arkadaşını) “mesai” adı altında satılmış iş süreleri içerisinde rahatsız etmez ya da onu o saatlerin birinde buluşmaya davet etmez (buluşulabileceğini ummaz bile). Ama en azından bir mesai sonrası ya da hafta sonu buluşma teklifi karşısında çok yoğun ya da ekstra mesai yapmak durumunda olunduğu ve de hafta içi bolca fazla mesai yapıldığı gerekçesiyle randevuyu reddetmek de artık genel bir vakıa. Peki “palavra” atamayanlar? Zira yalandan yılandan korktuğundan çok korkanların bu yalana sığınırken içlerini kaplayacak sıkıntı, buluştukları o boğucu kafede içini kaplayacak olandan fazla olacaktır. O halde çözüm gerçekten de çok çalışmaktır ve bu bir intihar ya da en hafifinden çileciliktir.

Uslu çocuk olmamanın kefaretini gönüllü olarak patronuna hizmetle ödeyen “dürüst” insanlar “işkolik” payesini almaya hak kazanırlar ki bu paye aslında toplum tarafından edimlerine atılmış masmavi bir fiyonktur. Çalışmanın, çok çalışmanın, çalışmaktan gebermenin erdemiyle süslenen hikayelerle erkenden uykuya yatan uslu, yalansız işçilerdir onlar.

Fazla mesai yapmanın sinemaya gitmekten daha kabul gören bir ebeveyn ziyaretini atlatma bahanesi oluşu, okul zamanlarında ahmak kimya ders kitabından alıştırma çözmek yerine roman okuyan çocuğun azarlandığı gün onanmıştır. Artık birileri tarafından belirlenmiş “gereklilikler” erdem kategorisinin tanımını güzelce kendine uydurarak “çok çalışma ve sisteme hizmetle” tatmin olan sorumlu vatandaş kimliğini inşa eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hayatın Mekaniği