
İşçi konseylerinin/komitelerinin fetiş hale getirilmesi, enformel grubun yok sayılmasına, sınıfın kendi içinde yarattığı örgütlenmenin önemsenmemesine yol açmıştır. Konsey/komite gibi yapıların emir-komuta zinciri içinde oluşturulacağını düşünen bu tarz, ne yazık ki genellikle hüsrana uğramıştır...
Gramsci’nin, sezgisel olarak fark ettiği ama açıkça dillendiremediği enformel gruptan mayalanan işçi konseyleri, tam anlaşılamamış, militan bir mücadele veren bu konseylerin arkasındaki grubun yaratıcılığı görülemediği için de konseyler fetişleştirilirken, asıl maya tutan çekirdek grup yok sayılmış, sonra da emir komuta zinciri içinde konsey/komite oluşturulabileceği düşünülmüştür...
Sınıf adına hareket eden siyasal yapılar/özneler bu enformel grupları önemsemese de sermaye cephesi bu grubun önemini çok iyi bilir... emek tarihçilerinin, sendikacıların, işçi sınıfı adına siyaset yapanların görmediği bu alan, sermayenin ve onun adına araştırma yapan sosyologların, psikologların, yönetim bilimcilerin üzerinde en çok çalıştığı alandır... denilebilir ki Hawthorne Araştırmalarından (Western Electric şirketinin Chicago fabrikasıdır, burada Elton Mayo’nun yaptığı ve psikolojik, ekonomik ve fizyolojik kriterlerin işçi performanslarında ve örgütlenme biçimlerindeki yansımalarını inceleyen araştırmaları daha sonra yönetişim alanındaki bir çok çalışma ve araştırmaya ilham kaynağı olmuştur, a.ç.) Toplam Kalite Yönetimi’ne kadarki yaklaşık yüz yıllık arayışlar, işçilerin iş yerlerinde bazen bilinçli olarak, bazen kendiliğinden ama farkında olmadan oluşturdukları bu enformel örgütlenmenin temelini oluşturan grupları, direnç merkezlerini “çökertmektir”. Kuşkusuz buradaki temel amaç işletme hedefleri ile tüm çalışanların hedeflerini örtüştürmektir, bir başka ifade ile işçilere işletmenin hedeflerini kabul ettirip, çalışmalarını da bu amaca ulaşmak için yoğunlaştırmaktır. Verimliliği, üretimi artırmak adı verilen bu süreç, kuşkusuz işçiler açısından, sömürüyü artırmaktan başka bir anlam taşımamaktadır... Farkında olarak ya da olmayarak bu bu enformel örgütler/gruplar kapitalist çalışma tarzına, emek ve üretim süreçlerine karşı koyarlar...
Taylorizmde işçinin kimliğine, kişiliğine önem verilmez, o üretim sürecinin mekanik bir parçası olarak algılanır... Taylor’a göre işçiler, az çalışma ve tembellik eğilimi içindedir. Ancak az çalışma ve tembellik eğilimi içinde olan işçiler, şayet standartlaştırılmış iş yöntemleri, ehliyet, yetenek ve kapasitelere göre iş dağıtımı gibi, kısaca işlerin yönetimin belirlediği çerçevesinde yapılmasını benimserlerse iş verimliliği artacaktır...
Enformel grup/örgüt, Hawthorne araştırmalarının “tel bağlama gözlem odası”ndaki “deney”de kendisini ele vermişti! Buradaki işçiler, gözlemciye rağmen, şirketin uygun görmediği davranışlarda bulunmaktan çekinmiyor, açık bir şekilde üretim sınırlamaya girişiyor, yüksek ücret önerilmesine rağmen üretimi kendilerince uygun bir düzeyde tutup, artırmıyorlardı...

Aselsan’da tam da psikologların, işletmecilerin, davranış bilimcilerin tanımladığı anlamda, iki üç kişilik bir grup bir yerde “büyük bir yemek boykotu olacak” diye kendi aralarında, olmayan bir şeyden söz ederler, şaka olarak. Bu iki üç kişilik “enformel grubun/örgütün” olmasını diledikleri bir eyleme yönelik dilekleri, o konuşmaya şahit olan işçilerce fabrikaya yayılır. İzleyen günlerde artık bir yemek boykotu yapmak kaçınılmazdır. Kuşkusuz görev de “söylentiyi” çıkaran gruba düşer. Umulmadık bir şekilde herkes bu boykota katılır...

Yüksel Akkaya, "Örgütlenmenin Kayıtdışısı", Birikim, sayı 246.